Dr. ÜZEYİR GARİH

TOPLULUK BAŞKANI

 

 

 

 


 

Deneyimlerim V
Sf. 180-182

 

 

 

 

SEVGİ, ADALET, ILIMLILIK

 
1980'li yılların sonlarından beri ülkemizde bir kargaşa, bir kavga bütün şiddeti ile sürmektedir.


İnsanlarımız bir şeyleri paylaşamıyor. Gıpta kıskançlığa, uygar mücadele ise yerini kaba kuvvete bırakmış görünüyor. Kimse hakkına razı olmuyor. Otobüs, minibüs bekleme kuyruklarında, tüm olası normal kuyruklarda, kişi, olmayan bir hakkını elde etmeye, bir dirsek hareketi ile veya vuruşu ile bir öne geçmeye çalışıyor.
Rekabet, rakibinden daha iyi bir şey yapabilme yerine, tamamen, rakibini tökezletmeye dönüşmüş. İnsanlarımız çalışarak değil, köşe dönücülükle bir yerlere varmaya çalışıyorlar. Vatandaşlarımızda, vatandaşlık ruhu, kendini etnik, dinsel, mezhepsel birlikteliklere terkediyor.

İnsanlarımız bir şeyleri paylaşamıyor. Gıpta kıskançlığa, rekabet mücadeleye dönüşmüş durumda.

İftira ve karalama kampanyaları, tarihte okuduğumuz Sultan Abdülhamit zamanındaki jurnacılık eylemine dönüşmüş görünüyor.
Sözlü ve yazılı basında herkes birine karşı görünüyor. Herkes birbirini suçluyor.
Belirli televizyon programları her türlü ihbarı destekliyor.
Çoğu kez insanlar ve kurumlar, çıkarları zedelenen kişiler tarafından haksızca ve pervasızca karalanıyor.
At çamuru iz kalsın türünden düşünce ve eylemler revaçta.
Arada suçsuz kurum ve kişiler, kendilerini savunsalar bile, haklı savunmaları ithamlar karşısında kamuoyunda gölgelenmiş oluyor.
İftira bir yerde hoşgörü ile karşılanıyor. İftira ile yıldırma arada bir etkili bir şantaj aracı halini alabiliyor.

İftira itibar görebiliyor, çıkarları zedelenenler bu yola başvurabiliyorlar.

Politik arenalarda aynı doktrinleri paylaşan partilerin birbirleriyle uzlaşmaları şöyle dursun, kendi iç bünyelerinde dahi bir konsensüse varamadıkları görülüyor.
Parlementomuzda dahi tartışmalar saygı ve terbiye kurallarını aşan bir şekle bürünebiliyor.
Toplum çıkarı, kişi çıkarının önüne geçemiyor.
Televizyonlarda en çok gösterilen ve en çok seyredilen filmler şiddetin, cinayet ve hırsızlığın egemen olduğu kurdeleler.
Bütün bu saydıklarım bir tatminsizliğin doğurduğu bir mutsuzluğun sonucudur.

Toplum çıkarları kişi çıkarlarının önüne geçemiyor.

Kanımca bu mutsuzluğun kökeninde yatan ülkemizde adalet mekanizmalarının yeterince işleyememesidir.
İnsanlar, haklarını zamanında elde edememenin sıkıntısını, kendilerine göre adaleti kendi olanakları ile ve kaba kuvvetle uygulama yoluna sapmakla gidermeye çalışmaktadırlar.
Türkiye'mizi bir kanun devleti olmaktan çok bir hukuk devletine dönüştürmenin, bunun için gerekli yasal düzenlemelerin geliştirilmesinin bir oranda derde çare olacağı kesindir.

Bu kavga tatminsizliğin, eğitimsizliğin ve gelir dağılımındaki dengesizliğin bir sonucudur.

İnsanlarımız arasındaki gelir dağılımındaki dengesizlik, kanımca bu kavgayı körükleyen en önemli nedendir. Bu dengesizliği giderebilmek için esas, alt gelir düzeyindeki insanların yaşam koşullarını uygarlığın gerektirdiği düzeye getirebilmektir.
Bunun için istihdam, istihdam için yatırım ve ayrıca bütçe dengesidir.
Vergi reformu ve özelleştirme de tedavi yöntemlerinin başında gelir. Ayrıca ihbar ve şantaj mekanizmaları genelde kişi-devlet veya kurum-devlet ekonomik ilişkilerindeki çarpıklığın sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Bunun tek çözümü devletin mümkün olabilecek oranda ekonomiden elini çekmesi, yani büyük çapta özelleştirme ve ihale yasalarının gerçek anlamda şeffaflaştırılmalarıdır.

Çare istihdam, yatırım ve enflasyonun düşürülmesidir. Yapılması gerekenler bellidir. Yapabilecek güç eksiktir.

Bu yazdıklarım zor olmakla birlikte yapılamaycak şeyler değildir.
Örgün ve yaygın eğitimde dialog, fikirlere saygı, konsensüs ve en önemlisi insan sevgisi ve toplum saygısı konularına ağırlık verilmesi bu kavgayı bir süre içinde sona erdirebilir.
Milletçe göstereceğimiz gayret, kamuoyunu yönlendirici organların ve özellikle medyanın bu konudaki tutumlarına bağlı olarak gelişebilir. İnsanlarımız huzur, iç açıcı haberlere ve mutluluğu özlemektedirler.
Bu özlemi giderebilmenin hepimizin ayrı ayrı bireysel uğraşlarımıza bağlı olduğunu unutmayalım.


Dr. Üzeyir Garih