Türker ALKAN, Radikal, 28.08.2001 

İki ölümün benzemezliği

Üzeyir Garih bir şeyhi mi ziyaret ediyordu? Cebinden İslam dininin duaları mı çıktı:
'Hah, demek ki gizli Müslümanmış,' diyenler olacaktır.
Oysa görebildiğim kadarıyla Üzeyir beyi bir dinin sınırları içine hapsetmeye kalkmanın hiçbir anlamı yok. İnsan ruhunun arayışı, dinlerin formel sınırlarıyla kısıtlanamayacak kadar akışkan ve sorgulayıcıdır. Gerçek bir arayış içindeyse tabii.
Üzeyir Garih'in öldürülmesini izleyen genel
tepki son derece ilginç. Toplum, dinsel köken farkını hiç önemsemeden Üzeyir beye sahip çıkıyor. Aynen Üzeyir beyin Türk toplumunu benimsemesi, ona sahip çıkması gibi.
Üzeyir Garih'i ve İshak Alaton'u pek çok işadamından ayıran bir yön vardı: Toplumu önemseyen bir dünya görüşünü taşıdılar ve yaymaya çalıştılar. (Alaton'un çalışma odasındaki kitaplardan birisi, Marx'ın 'Kapital'iydi yanlış anımsamıyorsam.) İşadamlığını salt para kazanmak olarak görmediler. Ve toplum sandığımızdan çok daha duyarlıdır. Bütün bunları algıladı, şimdi tepkisini ona göre gösteriyor.
Batı uygarlığının temelinde yatan unsurlardan birisi, 'burjuva kültürüdür.' Burjuvazi sadece para kazanmadı, o paraya denk düşen kültürü de geliştirdi. Bizde burjuvazi çoğu kez devlet desteğiyle iş başardığı ve sürekli devlet desteği aradığı için ve temelinde yatan bir aristokratik kültürden yoksun olduğundan, devletten bağımsız bir kültür geliştirmesi de zor oldu. İshak Alaton-Üzeyir Garih ikilisinin en çarpıcı ve iz bırakan yönleri sanıyorum 'burjuva kültürü' diyebileceğimiz kültürel çıkışın ilk pırıltılarını taşıyor olmalarıdır.
Üzeyir beyin evine başsağlığı için gelenler arasında çok önemli kamu görevlileri (Emniyet Müdürü, Emniyet Genel Müdürü, İçişleri Bakanı, vali...), işadamları, sanatçılar.. yer aldı. Doğru olan da buydu.
Fakat bu ziyaretçi akınını izlerken kafama takılan küçük bir soru oldu.
Birkaç gün önce on altı yaşında gencecik bir çocuk karakola çekildi ve bir saat sonra ölüsü çıktı.
Şimdi diyorum, vali, Emniyet Genel
Müdürü, İçişleri Bakanı, o ilin milletvekilleri,
bu olay üzerine (Üzeyir beyin olayında
yaptıkları gibi) o karakola gitseler, ağırlıklarını koysalar, o gencin neden öldüğünün soruşturulması ve gerçeklerin ortaya çıkması için gereğini yapsalar, işkenceleri soruşturduğu için Pişkinsüt hakkında soruşturma açılmasa...
Bunu fazla değil, birkaç kez yapsalar, bir daha Türkiye'de işkence olur mu? Bir daha gencecik çocuklar gözaltına alındıktan bir saat sonra 'ölü olarak ele geçer mi?' Polisin dediğine göre o genç kendini asmış. Battaniyeden ip yaparak! Buna inanmıyorum. Ama diyelim ki kendisini astı, bunda emniyette görev yapanların hiç sorumluluğu yok mudur? Emniyet, insanların korkudan kendisini asacağı kadar korkunç bir yer mi olmalıdır? Emniyet, bu kadar 'emniyetsiz' mi olmalıdır?
Üzeyir Garih çok değerli bir vatandaşımızdı, kendisine gereken önem verilmelidir. Ama sokakta beş parasız dolaşan sıradan bir vatandaşa da aynı önemi verirsek, ancak o zaman uygar ve demokratik bir ülke düzeyine ulaşmış oluruz.
Eminim Üzeyir bey de aynı şeyleri söylerdi.